bugün ellerim tutmuyor anne
ne yazabiliyorum
ne uzanabiliyorum ellerine
yalnızlığı oldum olası sevemedim bilirsin
karanlıktanda hep korktum
yağmurlu İstanbul akşamlarında
gökgürültüsüyle çığlıklar attım
sen yanımda yoktun.
yoktun ya bilirdim aslında aklının bende olduğunu
ne yediğimin nerde olduğumun merakındalığının.
yoktun ya
o uzak iki şehirde koca bi sevgiydi bizimki
ara sıra sesini duyar mutlu olurdum
dualar ederdim hergece
"birgün" derdim hep "birgün"
hani çok acı çekmiştik
hani her bir yanlışımız üç doğrumuzu götürmüştü
ve biz yanlış yapma istikakımızı çoktan doldurmuştuk.
izmir'de kışları kar yağmazdı
ama bilirdim sen yazın bile bembeyaz bir kış içindeydin
yokluğun zordu
hayata tutunmak yalnız başına İstanbul'u daha bir çekilmez yapıyordu
halbuki yalnızlığımın bekçisi bu koca şehre nede aşıktım
yollarına, sokaklarına, ıslak kaldırımlarına
birde Kızkulesine...
sende seversin bilirim orayı,
bir bardak demli çay elinde.
"birgün"
işte o günün hayali olmasa nefes almak ne zordu
o umudun gücü olmasa
ahh..
çekilir miydi yokluğun.
kalemim defterim sen olur muydu.
bilmezmiydim dizinde uyumayı
bilmezmiydim her kırıldığında yüreğim göğsünde ağlamayı.
hayata direnenler kısmında
direnen güçlü yanlarımızı parça parça eden her güne inat bekledik
bekledik çünkü biliyorduk
"birgün" gelecekti ve ben gözyaşlarımı hiç tutmadan
güçlü görünen maskemi takınmadan
kıvır kıvır saçlı o ufacık kız çocuğu olacaktım yeniden dizlerinde.
bazen hayat tüm kahpeliğiyle saldırıyor üzerimize...
bugün neden hala bu denli bir bekleyişte olduğumu bilmiyorum
beklediğimiz o gün gelmedimi.
o "birgün"...
ama hatırlıyorumda seneler önceydi
ve sen gözünde akıtamadığın mutluluk yaşlarıyla dönmüştün İstanbul'a
beklediğimiz gibi olmadı değil mi.
düşlediğimiz bu değildi
oturmak istediğimiz ev,
akşamları edilecek sohbetler bunlar değildi.
hayattan bunları dilememiştik biz.
biliyorum hala kırgın bir tarafın
neye ve kime olduğu mechul.
adı sanı yok kırgınların
zaten bırak olmasında
kırıldığını bilseler ne değişirdi ki.
ben hala nedenini bilmdiğim bir bekleyişte
"belki yarın" diye iç geçiriyorum akşam saatlerinde
gün bitmeden daha gece yarısı gelmeden
umudun mumunu üflemiyorum
ve belki de uykumun bedenime düşmesi bundan sabahı buluyor.
her gece, "belki yarın" diye ümitleniyorum hala
şimdi sen yanımdasın
ama ben ağlamayı hala beceremedim anne.
her ağlamaya yeltendiğinde gözlerim
unutmak istediklerim dikiliyor önüme
"daha değil" diyen çirkin surat ifadeleriyle.
ve ben hala o kıvır kıvır saçlı
ufak kız çocuğunun sevincine erişemedim anne.
bak bugün oldu
dünden kalan yarım bekleyişimi bugün yeniden aldım elime
ama ellerim tutmuyor anne
ne yazabiliyorum
nede uzanabiliyorum ellerine...
değişen ne oldu ki
şimdi yanımdasın
ve biz hala bitmeyen bir bekleyiş, umut içinde
hergün başa sarıp yeniden yeniden ve yeniden
o güç makesini takıyoruz yüzümüze.
beni çocukluğuma geri götür anne...
17 kasım 2009...